Özellikle mobil internet ve lokal internet kaynaklarının çoğalmasıyla bilgiye erişilebilirlik son 10 yılda inanılmaz kolaylaştı. Doğal olarak üretilen bilginin miktarı da artmaya başlamıştı yıllar öncesinden. Eski klasik internet sitelerindeki yaklaşım daha çok bilgi sağlayıcıları ve tüketiciler olarak ayrışan bir yapıda idi, sonrasında ise tüketiciler üreten olmaya başladı ve CRM’in bu kadar önemli olduğu bir pazarlama dünyasında tüketicilerin ilgisini çeken kaynaklar da kendileri olmaya başladılar, aslında diğer tüketiciler. Bu da crowdsourcing’i doğurdu. Yani içeriği de tüketenler sunmaya ve bilgileri birleştirmeye başladılar. Bununla beraber sanki suyun altında patlayan bir balon gibi birkaç yıl içinde yüzlerce teknoloji startup’i kuruldu ve yüzeye çıkmaya çalıştı. Hala bile bu devinim çok yüksek. Her gün farklı bir crowdsourcing fikri hayata geçiriliyor, her gün yine bir çoğu fail oluyor ve iş modellerini sonlandırıyorlar veya servis vermeyi bırakıyorlar. Aslında çok doğru bir doğal seleksiyon bu, yanlış bir şey yok.
Bu kadar çok iş fikrinin ortaya çıkmasını ve herkesin girişimci gömleğini giyebilmesini sağlayan yine internet ortamının gerçek pazardan daha risksiz, fırsatlara daha açık ve büyüme potansiyeli sonsuz olması.
Son 5 yılda bu sektörün en büyük oyuncuları o kadar hızlı değişmeye başladı ki artık on yıllar alan “dev olma” süreci şaşırtıcı şekilde basitleşti. Bunun en büyük örneği facebook. Daha 7 yıl öncesinde çok ufak bir denemeyle ve belki biraz da kurnazlıkla ateşlenmiş bir kıvılcım su anda internet devlerini korkutuyor.
Neyse bu kadar girişim ruhunu vurguladıktan sonra asıl bahsetmek istediğim konuya gireceğim. Teknoloji girişimlerinin dünyada bu kadar hızlarla büyüyüp satın almaları beraberinde getirmesi veya yatırımları çekmesini okur dururken, Türkiye’deki hareketin niye bu kadar yavaş olduğunu soruyorum bazen kendime.
Şu an neredeyse bütün internet devi girişimler Amerika merkezli çünkü sadece teknoloji değil herhangi bir girişim fikrini burada tabağına koyabileceğiniz o kadar çok yatırımcı var ki. Belki yıllar öncesinde burada da sadece silikon vadisinin değeri vardı. Çünkü yatırım yapmaya aç ve kurulan her teknoloji girişimini yakından takip edebildikleri etkinlikler, konferanslar düzenleniyordu silikon vadisinde ve birçoğu çok da uzağa yayılamıyordu. Onun için Amerika’daki girişimciler bile başlangıçlarını orada yapmayı tercih ediyordu fakat özellikle son birkaç yılda bu dalga San Francisco ve doğuda New York’a da sıçradı, aynı etkiyi Avrupa’da Londra gibi şehirlerde de görmek mümkün. Fakat hala ülkemizde yeterince etkinlik düzenlenmiyor veya yatırımcı kanalları göremiyoruz. Çok güzel gelişmeler var fakat hala sancılı İstanbul’da, diğer şehirlerde ise neredeyse sansınız yok.
Ancak Türk girişimcilerinin çok akili hareketler yapmaya başladıklarına şahit olmaya başladım, bir kısmı bu işi Amerika gibi merkezlere taşımaya çalışıyor, bir kısmi zaten Amerika’da yaşayan Türklerden oluşuyor.
Çünkü bu sadece yetiriciyi bulmak değil bir yandan da yaptığınız is fikrini lokal değil global kurgulamanızı sağlıyor. Buna en çok teşvik eden faktör ise Techcrunch, Ycombinator, Startupweekend, hackatonlar gibi hızlı başlangıç etkinlikleri. Eğer bu etkinliklere sadece seyirci bile iseniz bu ruhu size aşılayan bir motivasyon eğer özgün bir fikriniz varsa sizi ateşlemeye yetiyor.
Sonuçta Türkiye’de yavaş da olsa da bir hareketlilik var. Bu kalabalığın içinden akıllı olanlar iş fikirlerini lokal değil dünyaya açmayı başarıyorlar ve bir şekilde Amerika’daki kaynaklara ulaşıyorlar. Birkaç yıl içinde Türkiye’den çok daha başarılı iş fikirleri çıkacağına inanıyorum.
Tek tehlike Türk gibi çalıştığımız için heyecanlı ve enerji dolu ise başlayıp çok çabuk motivasyon kaybetmemiz veya duygusal boşluklardan dolayı profesyonel olmayan şeyler yaparak ortaklıkları veya iş planını bozabiliyoruz. Bunun için bir startup ruhuna çok uygun ama başarılı bir iş sürdürmeye uzak bir toplumuz. Yine de çok başarılı ekiplerin çıkacağını göreceğiz hep birlikte.